Arılar, bal üretmek için çiçekten çiçeğe gezip nektar ve polen toplarken; aynı zamanda bitki türlerinin tozlaşmasına da büyük katkılar sağlıyor. Arılar olmazsa bitki türlerinin devamlılığı, türler yok olduğunda ise insanlığın geleceği büyük risk altında!
Bitkilerde “polinasyon” adı verilen tozlaşma olayı, türlerin devamlılığının sağlanmasında hayati bir önem taşıyor. Bu da büyük oranda “polinatör” adı verilen canlılar sayesinde gerçekleşiyor. Tamamen doğa dostu bir böcek türü olduğu bilinen arılar ise en aktif polinatörler olarak, doğal tozlaşmanın sağlanmasında başrolü üstleniyor. Ancak çevre kirliliği ve bilinçsiz zirai ilaç kullanımı, pek çok polinatörle birlikte arıların yaşamını da tehlikeye atıyor. Bu tehdit hem doğrudan hem de dolaylı bir şekilde, bitki türlerinin soylarının tamamen tükenmesine varıncaya dek büyük sorunlara zemin hazırlıyor.
Tozlaşma (polinasyon), bir bitki türüne ait erkek çiçek organlarında üretilen polen taneciklerinin, dişi çiçeklerde bulunan tepecik kısmına taşınmasını ifade ediyor. Polenlerin havada salınım halindeyken toz tanelerinden ayırt edilmesi hayli zor olabiliyor. Polinasyonun halk arasında “tozlaşma” adıyla bilinmesi de polenlerin toz benzeri küçük taneli ve hafif yapılı olmalarından kaynaklanıyor.
Tozlaşma, doğal ve yapay olmak üzere iki temel şekle ayrılıyor. Yapay tozlaşma, genellikle kapalı ortamda yetişen bitkilerin yaşamını sürdürmesi için insanlar tarafından gerçekleştiriliyor. Doğal tozlaşma ise tabii koşullarda kendine tozlaşma ve çapraz tozlaşma olarak iki farklı şekilde meydana geliyor. Kendine tozlaşmada döllenme, aynı çiçeğin erkek ve dişi organları arasında oluyor. Aynı bitki türüne ait farklı çiçekler arasında meydana gelen tozlaşmaya da çapraz tozlaşma adı veriliyor. Arılar tarafından sağlanan çapraz tozlaşma sayesinde, üretimde verim ve kalite yüksek oranda artıyor. Arıların bitkisel üretimde önemli bir role sahip olmalarının nedeni de sağladıkları verimli çapraz tozlaşmanın bir sonucu olarak görülüyor.
Doğal veya yapay fark etmeksizin, bitkilerde tozlaşma sırası şu şekilde gerçekleşiyor:
Erkek çiçekte bulunan polenler, dişi çiçekteki “dişicik tepesi” adı verilen kısma yapışıyor.
Sonrasında polen taneciği tüp oluşturarak, “dişicik borusu” adlı ince bir kanaldan yumurtalığa iniyor.
Bu sayede meydana gelen döllenmenin ardından embriyo oluşuyor.
Embriyonun büyüyüp gelişmesi sonucu da tohum ve meyve üretimi gerçekleşiyor.
Tüm bu süreç -arılar başta olmak üzere- hem canlı hem de rüzgâr veya su gibi cansız faktörler yoluyla gerçekleşebiliyor.
İlkbahar, bilindiği üzere bitkilerin çiçeklendiği, yani doğanın kış uykusundan sonra yeniden hayat bulduğu zaman dilimini oluşturuyor. Rüzgâr ile tozlaşma ise özellikle yılın bu zamanlarında gerçekleşiyor. Havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte, çarpışan sıcak ve soğuk hava akımları şiddetli rüzgarlara dönüşüyor. Bu da erkek çiçeklerde bulunan polenlerin havaya karışmasını sağlayarak tozlaşmayı mümkün kılıyor.
Su yoluyla tozlaşma, kara bitkilerinde görülmemekte olup yalnızca suda yaşayan bitkiler arasında gerçekleşiyor. Akarsularda kaynaktan deniz seviyesine doğru gerçekleşen bu polinasyon çeşidi, göl ve deniz gibi su kütlelerinde ise akıntılar aracılığıyla sağlanıyor.
Tozlaşma çeşitleri arasında en büyük etkiye sahip olanlardan birini de şüphesiz, hayvanlar aracılığıyla gerçekleşen polinasyon oluşturuyor. Besin kaynağı olarak nektar ve polen toplayan her canlı türü, tozlaşmaya katkı sağlıyor. Hatta yapılan araştırmalar, dünyada tozlaşmanın yüzde 90’ının hayvanlar sayesinde gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Memeliler ve kuş türleri de bu konuda pay sahibi olmasına rağmen, çiçeklerde tozlaşma konusunda en önemli etkiyi böcekler üstleniyor. Polinatör böcekler olarak adlandırılan bu türler arasında ise arılar, tozlaşmanın yüzde 70’ini tek başına sağlıyor.
Arılar, çiçeklerden beslenmelerine rağmen bitkilere hiçbir şekilde zarar vermeyen ender canlılardan biri olarak biliniyor. Hatta çiçeklerin rengârenk oluşlarının ve nektar salgılamalarının temelinde, böcekleri ve arıları cezbetme ihtiyacı yer alıyor. Çiçekler, böceklere ve arılara bir parça nektar ve polen ikram ederken; bu esnada kendileri de tozlaşmış ve dolayısıyla döllenmiş oluyor. Çiçek ve böcek arasında karşılıklı faydaya dayanan bu ilişki, milyonlarca yıldır sürüp gidiyor. Özetle çiçekler arılara, arılar da çiçeklere ihtiyaç duyuyor. Diğer yandan, arılar sağladıkları çapraz tozlaşma sayesinde bitkilerde verim ve kaliteyi artırırken; bitki türlerinin doğal yollarla ıslah edilmesine de katkı sağlıyor.
Dünya gıda tüketiminin yüzde 90’ını sağlayan besin çeşitlerinden 82’si, büyük oranda arılar aracılığıyla yetişiyor. Bu bitkilerin tozlaşmasında toplam yüzde 63’lük paya sahip olan arılar, özellikle de bazı sık tüketilen bitki çeşitlerinde bu oranın çok daha üstüne çıkabiliyor. ABD’de yapılan bir çalışmaya göre; badem üretiminde böcek tozlaşmasına bağımlılık yüzde 100 olurken, bu böcek türlerinin yüzde 100’ünü de bal arıları oluşturuyor. Bundan dolayı yeterli tozlaşmanın sağlanması amacıyla ABD’de her yıl 1-1,5 milyon bal arısı kolonisi, sadece badem yetiştiricileri tarafından kiralanıyor. Tozlaşma oranları sırasıyla elmada yüzde 100; brokolide, havuçta, karnabaharda, soğanda, ayçiçeğinde yüzde 100/90 ve kirazda yüzde 90 gibi kayda değer rakamlara ulaşabiliyor.
Arılar olmadan, bitki türlerindeki verimliliğin yüzde 90’a kadar düşeceği öngörülüyor. Bu da gösteriyor ki bu minik canlılar, belki de kendileri bile farkında olmadan tarımsal faaliyetlerde en az gübre ve su kadar büyük bir önem taşıyor! Haliyle tarımda kullanılan kimyasallar başta olmak üzere yapılan pek çok insan müdahalesi, arıların doğal yaşam alanlarından uzaklaşmasına ve dolayısıyla bitkisel üretimde verimin düşmesine yol açabiliyor. Polinatörleri tehdit eden unsurlar, sadece zirai ilaçlamaların ve endüstriyel tarımın yaygınlaşmasıyla sınırlı kalmıyor. Bölgesel habitat ve iklim değişikliği gibi sorunlar da tozlaşmanın azalmasında hayli büyük bir etkiye neden oluyor! Öyleyse şimdi, bu konudaki başlıca olumsuz faktörlere daha ayrıntılı bir şekilde göz atalım:
İklim değişikliği, tozlaşmayı olumsuz etkileyen en büyük etken olma özelliğini taşıyor. Çünkü doğadaki bu köklü değişim sadece polinasyonu değil; toprağı, suyu, hayvanların göç yollarını, doğal flora çeşitliliğini ve insan yaşamını da tümüyle etkiliyor. Ağırlıklı olarak küresel ısınmaya bağlı gelişen bu durum, dünyanın eksen değişikliğinin ve magma hareketliliğinin bir sonucu olarak da ortaya çıkıyor.
Tüketim ihtiyacı arttıkça, tarımda birim alan başına fazla miktarda ürün alabilmek daha da önemli bir hale geliyor. Bu nedenle mahsullere zarar veren en büyük faktörlerden olan böceklere karşı koruma sağlamak adına çeşitli tarım ilaçları kullanılıyor. Bu durum, mahsulün ilaçlama yapılan dönem boyunca korunmasını sağlıyor. Ancak ilaçlama nedeniyle başta bal arıları olmak üzere çeşitli polinatörlerin yok olması ya da çevreden uzaklaşması, tozlaşmanın ve haliyle uzun vadede verimin düşmesiyle sonuçlanıyor.
Dünyada gıda tüketim ihtiyacının artması, sadece tarlalardaki mahsulün korunmasını değil; tarımsal faaliyetlerin daha geniş çapta yapılmasını da gerekli kılıyor. Bunun en kolay yollarından biri olarak da endüstriyel tarım tercih ediliyor. Yoğun tarım uygulaması olarak adlandırılan bu üretim çeşidi, tarımda makine ve kimyasal kullanımının yanı sıra bazı genetik müdahaleleri de kapsıyor. Endüstriyel tarımda bitkiler kimyasal ve biyolojik değişimlere uğradığı için ise tozlaşmayı sağlayan doğal koşullar büyük oranda ortadan kalkıyor.
Habitat kaybı, flora ve fauna çeşitliliği bakımından zengin doğal alanların bütünlüğünün bozulması anlamına geliyor. Yangın vb. doğal afetlerden kaynaklanabildiği gibi yol ve imar çalışmalarının da neden olduğu bu durum, bölgede bulunan bitki ve hayvanların yaşamını dramatik bir şekilde olumsuz etkiliyor. Özellikle de polinatör canlıların yaşadıkları doğal alanları terk etmeleri sonucu, bölgedeki tozlaşma faaliyetlerinde de olumsuz değişimler yaşanıyor.
Tüm bunlara karşın bugün yapılması gereken, aslında sadece doğanın değerini yeniden hatırlamaktan ibaret! Ancak bunun için daha fazla geç kalmamak şartıyla…